Timurkaynak Hukuk ©2022
Tüm hakları saklıdır.

(212) 854 2700

Bilgi almak için hemen bizi arayın

Borç Sorgula

Online Ödeme

Whatsapp Hattı

Menu

Asliye Hukuk Mahkemelerinin Görevlerinin Düzenlemesine Dair HMK Madde 2’ye dair İnceleme

– Küçük insanların yükselmesi, maymunun ağaca çıkması gibidir. Yukarı çıktıkça kıçı görünür – Türk Atasözü

 Asliye hukuk mahkemelerinin görevi MADDE 2 – (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. (2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. 

a.) Asliye hukuk mahkemeleri hakkında genel bilgi : Asliye hukuk mahkemeleri 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 5. Maddesi ile kurulmuşlardır. Bu kanuna göre her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur (m.5/1) ve tek hakimlidir. (m.5/2) İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde asliye hukuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Hukuk mahkemeleri arasında iş dağılımı yapılması ve iş dağılımına ilişkin esaslar Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.(m.5/5) Asliye hukuk mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır.(m.5/6) 

b.) Maddenin genel analizi : Madde, asliye hukuk mahkemelerinin hangi davalarda görevli olduğunu düzenleyen temel madde niteliğindedir. Başka bir deyişle; özel yasasında ayrıca başka bir mahkemenin görevli olduğu belirtilmedikçe malvarlığı hakları ve şahısvarlığı haklarına ilişkin tüm davaların artık sadece asliye hukuk mahkemesinde açılacağını belirttikten sonra; özel yasasında başka mahkemenin görevlendirilmediği malvarlığı ve şahısvarlığı haklarına ilişkin olmayan tüm davaların da yine asliye hukuk mahkemelerince görevli olacağı belirtilmiştir.   Örneğin ; icra ihalelerinin feshine ilişkin davalar da malvarlığına ilişkin olmasına rağmen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.134/2’nin atfıyla 4. madde gereğince icra hukuk mahkemeleri özel olarak görevli olduğundan malvarlığına ilişkin olsa bile ihalenin feshi davaları, işin kendi yasasında özel bir düzenleme olduğundan yine icra hukuk mahkemesince görülmeye devam edecektir.  Ancak her ne kadar yine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmesine rağmen menfi tespit ve istirdat davaları kendi özel yasasında açıkça başka bir mahkemenin görevli olduğu belirtilmediğinden ve malvarlığına ilişkin bir dava olduğundan dava değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemelerinde açılacaktır. Çünkü menfi tespit davalarını düzenleyen 2004 sayılı İİK m.72/son’da herhangi bir mahkeme özel olarak belirtilmemiş, “davaya bakan mahkeme” demekle yetinmiştir. 

Görüldüğü üzere madde detaylı incelendiğinde asliye hukuk mahkemelerinin yasakoyucu tarafından genel bir hukuk yargılama mercii olarak tasarlandığını açıkça ortaya koymaktadır.

Burada, şahısvarlığı hakları ile malvarlığı haklarının neler olduğu hususu da, açılacak davanın belirlenmesi yönünden oldukça önem arzetmektedir.

▪ Malvarlığına ilişkin davalar : Değeri para ile ölçülebilen tüm davalar malvarlığına ilişkin davalar kategorisine girer. Örneğin tazminat davaları, kamulaştırmasız el atma nedeniyle müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil davaları buna örnektir.

• Şahısvarlığına ilişkin davalar : Bir kişinin hukuk düzeninde kişi olarak tanınması nedeniyle sahip olduğu devredilemez, dolaşıma açılamaz haklarına ilişkin olarak açılacak davalar şahısvarlığına ilişkin davalar kategorisine girer.  Başka bir deyişle şahısvarlığı haklarına ilişkin tüm davalar, özel bir yasayla başka bir mahkeme görevlendirilmedikçe asliye hukuk mahkemelerinde görülecektir. Bu hususta Yargıtay’da “Asliye Mahkemesinin görevi asıl, Sulh Mahkemesinin görevi ise istisna olduğundan özel bir kanun hükmü ile açıkça Sulh Mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen ve konusu para ile ölçülemeyecek bir şey olan bütün dava ve işler Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. Bu nedenle velayetin kaldırılması davalarında görevli Mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.Bu tür davalar hasımlı olup, husumet velayeti ifaden aciz veya fahiş ihmalde bulunan anne, babaya yöneltilir. Davada husumet, velayet hakkını fahiş ihmalde bulunduğu iddia edilen anneye yöneltilmemiş, velayet hakkının kaldırılması davalarına bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu halde dava görevsiz Sulh Mahkemesince karara bağlanmıştır.” (Yargıtay 2.HD.  10.12.1992 tarih ve 1992/12120 E. ve 1992/12516 K.) Şeklinde içtihat etmiştir.

        Görüldüğü üzere yaşın düzeltilmesi davası, adın değiştirilmesi davası, derneklerin feshi davası, kişilik haklarına saldırının önlenmesi davası hep şahısvarlığına ilişkin davalara girer ve asliye hukuk mahkemelerince görülür. Ancak boşanmak, nişanlanmak gibi durumlar da şahısvarlığına ilişkin bir hak olmasına rağmen, bu konudaki özel düzenleme gereği bu davalar aile mahkemesinde görülecektir. Bu hususta Yargıtay; “Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın, taraflarının nişanlılık süresi içinde olan olaylara ilişkin olarak açılan maddi ve manevi tazminat davası olduğu ve TMK’nun 2. kitabında düzenlendiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir. Ankara 4. Aile Mahkemesi ise, davacının nişanlılık ve gayri resmi evlilikleri sırasında yaşının küçük olması nedeniyle maddi ve manevi tazminatın B.K.’nundan kaynaklandığı ve Aile Mahkemesinin görevi dışında olduğu gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Dosya kapsamından, taraflar arasında nişanın yapıldığı, iki yıllık nişandan sonra, düğün yapılarak karı koca olarak birlikte yaşanıldığı, resmi nikahın yapılmadığı, taraflar arasındaki anlaşmazlık nedeni ile bu birlikteliğin bozulması nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğraması nedeniyle davalıdan manevi tazminat ile düğünde takılan ve davalı tarafından davalının babasına verilen takıların rayiç bedelinin tahsili istediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davada öncelikle, nişanlılığın hükümleri, nişanın bozulmasının sonuçları, hediyelerin geri verilmesi konuları incelenip, değerlendirileceğinden ve bu hükümleri incelemek de Aile Mahkemesinin görevine girdiğinden, uyuşmazlığın Aile Mahkemesince görülüp sonuçlandırılması HMK.’nun 21 ve 22. (1086 sayılı HUMK.’nun 25 ve 26.) maddeleri gereğince Ankara 4. Aile Mahkemesinin Yargı Yeri Olarak belirlenmesigerekmektedir.  (Yargıtay 17.HD.  30.03.2012 tarih ve 2012/279 E. ve 2012/3869 K.)

     Bu hususta aile mahkemelerinin yürürlüğe girmesinden önceki bir Yargıtay kararında malvarlığından doğan davalar ile şahısvarlığından doğan davalardan ne anlaşılması gerektiği hususu ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bahsettiğimiz gibi her ne kadar güncel mevzuata uygun olmasa da bilgi edinmek açısından incelemekte fayda olduğu kanaatindeyiz.” (Mamelek hukukundan doğan) !!! ARTIK MALVARLIĞI HAKLARINDAN DOĞAN DAVALAR ŞEKLİNDE ANLAMAYALIZ. !!! ibaresine, akitlerden, haksız fiilden ve taşınmaz mal ihtilaflarından kaynaklanan davalar girer. Anne babanın çocuklarına, Kocanın eşine boşanmadan sonra eşlerin ve ayrıca usul furuğ ile civar hısımların karşılıklı olarak açacakları nafaka davaları Medeni Kanunumuzun Aile Hukuk başlığını taşıyan i…. kitabında düzenlenmiştir.İlama bağlanmış olan nafaka haczedilemez, devredilemez, icrası durdurulamaz ve tahsili geciktirilemez. Temelini ailenin korunması ouşturur. Bu özelliği itibarıyla da nafaka alacakları şahısvarlığı hakkındaki davalar grubuna girer. ……..  Gerçekleşen bu durum karşısında artık hiçbir ayrıma gitmeden bütün nafaka davalarının asliye mahkemesinde !!!! ARTIK AİLE MAHKEMESİ OLARAK ANLAMALIYIZ !!! bakılması gerekmektedir.” (Yargıtay 2. HD. 01.03.2000 tarih ve 2000/2687 E. ve 2000/2640 K. )

      b.)1086 sayılı HUMK’la karşılaştırılması : Asliye hukuk mahkemelerinin görevini düzenleyen 6100 sayılı HMK’ya eşdeğer madde 1086 sayılı HMK m. 2,3,4,5,6 ve 8. Maddelerdeydi. Bu maddeler şöyle düzenlenmişti :

Vazife Madde 2 –  Müddeabih para ise mahkemenin vazifesini tayinde miktarı esas ittihaz olunur.  Müddeabih başka bir şey olup da iki taraf kıymetinde uzlaşmazlarsa kıymeti davanın ikame edildiği mahkeme tarafından takdir ve tayin olunur.   Haciz ve iflas muamelatından dolayı ikame edilecek istihkak davaları hakkındaki ahkam mahfuzdur.Vazife Madde 3 –    Müddeabih, birden ziyade ise miktar ve kıymetlerinin mecmuu esas ittihaz olunur. Müddeabih bir tarafın birini ifa veya istifada muhayyer olduğu iki veya daha ziyade şeylerden biri ise bunlardan hangisinin kıymeti ziyade ise yalnız o nazarı dikkate alınır.  Hakkı hiyar muayyen para ile diğer şeye taallük ettiği halde mahkemenin vazifesini tayinde yalnız para esas ittihaz olunur.Vazife Madde 4 –  Alacağın bir kısmı dava olundukta, eğer son kısım ise, mahkemenin vazifesini tayinde müddeabihin kıymetine bakılır.  Son kısım olmadığı ve alacağın tamamı da münazaalı olduğu takdirde alacağın tamamı nazarı itibare alınır.  Alacağın tamamı münazaalı değilse dava olunan kısma bakılır.Vazife Madde 5 –  Mütekabil davanın miktar veya kıymeti asıl davanın miktar veya kıymetinden çok ise mütekabil davanın kıymeti esastır.Vazife Madde 6 –  Bir mülkün diğer bir mülke karşı irtifak hakkı dava olunduğu takdirde işbu hakkın mütaallik olduğu iddia olunan mülke temin ettiği ziyadei kıymetle diğer mülke iras ettiği noksan kıymetten hangisi çok ise vazife onunla taayyün eder. Vazife Madde 8 – ö(DEĞ. Md. RG: 05.03.1985 RG NO: 18685 KAN. NO: 3156/2) Sulh mahkemesi; I- İflâs davalarıyla vakfa ilişkin davalar hariç olmak üzere, mamelek hukukundan doğan değer veya miktarı (DEĞ. İBARE RGT: 21.07.2004 RG NO: 25529 KANUN NO: 5219/2) beşmilyar lirayı geçmeyen davaları,  

     6100 sayılı HMK m.2 ve bu maddenin 1086 sayılı HUMK’daki karşılığı olan m. 2,3,4,5,6 ve 8. incelendiğinde iki hüküm arasında meydana gelen değişiklikler şöyledir : 

– 6100 sayılı HMK ile artık asliye hukuk mahkemelerinin görevinde parasal sınır kaldırıldığından parasal sınırları ve buna ilişkin oluşabilecek sorunları detaylı olarak düzenleyen 1086 sayılı Kanun’un 2,3,4,5,6 ve 8. Maddelerdeki tüm düzenlemeler artık ortadan kaldırılmış, asliye hukuk mahkemelerinin görevi net ve sade bir şekilde düzenlenmiştir. Örneğin karşılıklı davaya ilişkin hükümler, miktara ilişkin görevlendirme sisteminden vazgeçildiğinden karşılık dava da yine konuya göre açılacak, dava açılırken dava değerine faizin de eklenip eklenmeyeceği görev konusuna etkili olup olmayacağı gibi hususların tartışılması anlamsız hale gelmiştir. 

– Detayı 6100 sayılı Kanun m.109’da kısmi dava incelendiğinde ayrıntılarıyla açıklanacak olan kısmi davalar da artık 6100 sayılı HMK ile oldukça daraltılarak düzenlenmiştir.

– 6100 sayılı HMK m.2 ile artık asliye hukuk mahkemelerinde görevin belirlenmesinde dava değerinin önem arzetmemesi nedeniyle 1086 sayılı HMK döneminde yürürlükte bulunan sulh – asliye görev sınırını belirleyen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. Maddesiyle yetkili Maliye Bakanlığı’nca her yıl belirlenen yeniden değerleme oranlarının da artık asliye hukuk- sulh hukuk mahkemelerinin görevlerinin tayininde önemi kalmamıştır. 

       6100 sayılı HMK m.2 ve bu maddenin 1086 sayılı HUMK’daki karşılığı olan m. 2,3,4,5,6 ve 8. incelendiğinde iki hüküm arasında meydana gelen benzerlikler şöyledir :

– 6100 sayılı HMK ile de 1086 sayılı HMK ile de asliye hukuk mahkemeleri malvarlığı ve şahısvarlığı davalarına bakmaya görevli kılınmıştır.

c.) Görevli mahkemenin belirlenmesinde 6100 sayılı HMK ile dava miktarının öneminin kalmaması karşılığında dava değerinin belirlenmesi sorunu : Yukarıdaki açıklamalarda ayrıntılarıyla belirttiğimiz üzere 6100 sayılı HMK ile artıkmalvarlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin dava değerine göre belirlenmesinden vazgeçilmesiyle birlikte ilk bakışta dava değerinin dava dilekçesinde açıkça belirtilmesinin önemi kalmadığı düşünülebilirse de gerek mahkemelerin davacı taraf talebiyle bağlı olması (HMK m.26) gerekse de 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun amir hükümleri dava dilekçesinde dava değerinin açıkça belirtilmesini zorunlu kılmaktadır.  

   492 sayılı Harçlar Kanunu m.16/3-4’e göre “(3) Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. (4) Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30’uncu madde hükmü uygulanır. ” Yine 492 sayılı Kanunun 30. Maddesinde “Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409’uncu maddesinde gösterilen süre içinde (!!!! artık 6100 sayılı HMK m.150 olarak anlamak gerekecektir. !!!! ) dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.

    Görüldüğü üzere dava dilekçesinde dava değeri belirtilmesi Harçlar Kanunu’nun amir hükümleri gereğince zorunludur. Değer gösterilmemişse hakim davacıya değeri tespit ettirecek. başka bir deyişle davasıyla talep ettiği miktarı açıklattıracak ve buna isabet eden harcı tamamlattıracaktır. Davacı bundan kaçınırsa hakim dava dilekçesini işleme koymayacaktır.  Bu hususta Yargıtay’da “Olayda, dava dilekçesinde dava konusu edilen taşınmazlarla ilgili olarak davacılar tarafından bir değer belirtilmediği gözetilerek davacılara istek bakımından dava değeri sorulup, açıklattırılarak belirtilecek değere göre harç ikmali yaptırıldıktan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekir.” (Yargıtay 4. HD. 14.03.2011 tarih ve 2011/577 E. ve 2011/2937 K.) Yine yargılama esnasında dava değerinin davacının talep ettiği miktardan fazla çıkması halinde davacı talep eder ve davasını bu miktara ıslah ederse eksik harcın ödenmesi için davacı tarafa süre verilir, süre içinde harç tamamlanırsa davaya devam olunur.  Eğer davacı fazla çıkan dava değerine isabet eden bakiye harcı tamamlamazsa davaya devam olunmaz, dosya işlemden kaldırılır. Bundan sonra davasına devam etmek isteyen davacı HMK m.150 hükümlerine göre harcı tamamlamak suretiyle davasına devam edebilecektir.  Bu hususta Yargıtay’da “Dava, danışıklı işlem nedeniyle tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Eksik harcın tamamlatılması için davacı yana süre verilmiş, davacı kendisine verilen süreye rağmen eksik harcı tamamlamamış ve eksik harç tamamlanmadığı için de davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Bu durumda yerel mahkemece, harç tamamlanıncaya kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi, üç ay içinde yenilenmediği takdirde açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirdi. Mahkemece bu usuli işlem yapılmadan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekir.” (Yargıtay 4. HD. 11.07.2011 tarih ve 2011/6875 E. ve 2011/8235 K.) 

YAZAR: Av. Yusuf Yeşeren